İslamofobi, temelde Müslümanlara ve İslam inancına karşı bir korku ve düşmanlığı ifade eden bir kavramdır. Özellikle, 11 Eylül terör saldırılarından sonra başta Hollywood olmak üzere sinemada İslamofobik söylem giderek yaygınlaşmıştır. Hollywood ile paralel olarak, milyonlarca Müslümanın azınlık olarak yaşadığı Hindistan’da da Müslüman karşıtlığını körükleyen sinema filmleri üretilmeye başlanmıştır. Hint sinemasında son yıllarda iktidar partisinin milliyetçi politikalarını yansıtan ve İslam inancı ile terörizmi ilişkilendiren çok sayıda sinema filmi ortaya çıkmıştır. Bollywood sinemasının en popüler oyuncularından biri olan ve Hindi . . .stan Başbakanı Narendra Modi’nin destekçisi olmakla tanınan Akshay Kumar’ın başrolünde oynadığı 2015 yapımı “Baby” ile 2021 yapımı “Sooryavanshi” filmleri, açık bir şekilde Müslüman karşıtlığı söylemine sahip olmalarıyla öne çıkmaktadır. Bu filmlerdeki İslamofobik söylemin ne şekilde oluşturulduğunu ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada eleştirel söylem analizi yönetimi kullanılmıştır. Yapılan çözümleme sonucunda, bu filmlerde Müslüman karakterlerin belirli bir şekilde tasvir edilmesi, belirli eylem ve davranışlar içine sokulması ve bu karakterlere belirli repliklerin yazılmasıyla İslam dini ile terörizmin ilişkilendirilmeye çalışıldığı tespit edilmiştir. Aynı zamanda bu filmlerin, Müslüman karşıtı anlatıların sürekli faydalanabilecekleri şablon bir olay örgüsüne sahip oldukları belirlenmiştir.
Daha fazlası
Daha az
Azınlık konusu, XIX. Yüzyıldan itibaren ciddi bir sorunsal olarak Türkiye’nin ve emperyalist sistemin gündemine oturmuştur. Bu sorunsal “Doğu Sorunu” bağlamında batılı düşünürler tarafından uzun bir süre gündemde tutulmuş ve böylelikle merkez ülkeler tarafından Osmanlı’ya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı siyasi bir argüman olarak kullanılmaya çalışılmıştır. Lozan Antlaşması ve buna ek olarak imza edilen Türk – Yunan Mübadele Sözleşmesi ile azınlık konusu uluslararası hukukun konusu olmaktan çıkmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iç hukuk mevzusu haline dönüşmüştür. Böylece, Osmanlı döneminde uluslararası hukuk mevzuatı ile koruma . . .altına alınan azınlık grupları, Cumhuriyet’in eşit yurttaşlarına dönüşmüşlerdir. Tabii ki bu noktada Osmanlı’dan Cumhuriyet’e azınlık yapısının ne kadarının korunabildiği ve korunan kesimin niteliksel özelliklerinin ne olduğu da önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı dönemi ile karşılaştırmalı analiz için gereken ham veri olmasının yanı sıra Erken Cumhuriyet dönemindeki azınlık yapısının nicelik ve nitelik açısından özelliklerini ortaya koyması bağlamında da ilk iki nüfus sayımı önem arz etmektedir. Dolayısıyla, Osmanlı bakiyesi olan azınlık grupların Erken Cumhuriyet dönemindeki demografik yapısının niteliksel özellikleri ile bilinmesi ancak bu iki nüfus sayımının verilerinin ele alınması ile mümkün olabilecektir. Bu amaca binaen çalışmanın temel motivasyonu bahse konu nüfus sayımı verilerini nesnel ve yorumsuz biçimde ele almakla birlikte Erken Cumhuriyet dönemi azınlık yapısının demografisini ortaya koymaktır
Daha fazlası
Daha az
İyi yeni fikirleri pazara sunmak ve karlı hale getirmek için gerekli bilgi, beceri ve inisiyatiflere sahip olan girişimciler ekonomiler içerisinde kilit noktalar oluşturmaktadırlar ve aldıkları risklerin ödülü potansiyel kardır. En teknik manada kadın girişimci; herhangi bir girişimi organize eden, yöneten, önemli ölçüde risk taşıyan ve bu konuda inisiyatif alan kadın bireydir. Dünyada kadın girişimci sayısı artmakla birlikte erkeklerin gerisinde kalmaktadır. Türkiye’de kadınların iş gücü ve istihdama katılımının erkeklere göre düşük olduğu gözlemlenmektedir. Kadınların iş gücüne katılamamasının çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Teme . . .l sebebi kadın- lara geleneksel aile rollerinden kaynaklanan evlenme ve çocuk sahibi olmak olarak ele alınsa da kadınların girişimci olabilmeleri için gerekli ekosistemin de oluşturulması gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında çalışmanın amacı kadın girişimciliği ve önündeki engeller hakkında geniş literatür tarama sunmakla birlikte Türkiye’de girişimcilik bağlamında kadınların karşılaştığı kemikleşmiş problemler veriler doğrultusunda ele alınmaktadır
Daha fazlası
Daha az
Teknolojide yaşanan gelişmeler sanatı da etkilemektedir. Dijitalleşen sanat piyasası için son dönemlerde yeni kavramlardan olan kripto sanat (NFT) ortamları popüler hale gelmeye başlamıştır. Sanat ürünlerinin bu dijital ortamlarda sergilenmesi, satışa sunulması mümkün hale gelmiştir. Sanat adına bu kadar güncel olan bir konuda özellikle geleceğin sanatçıları olan sanat öğrencilerinin görüşlerinin alınmasının önemli olduğu düşüncesiyle araştırmada sanat için güncel bir konu olan kripto sanat (NFT) kavramına ilişkin olarak öğrenci görüşleri alınmıştır. Çalışma kapsamında 3’lü likert ölçeği uygulanarak kripto sanat (NFT) ile ilgili ola . . .rak sanat öğrencilerin görüşlerini almak amaçlanmaktadır. Bu kapsamda araştırmada 2022-2023 güz döneminde 9 sorudan oluşturulan anket yoluyla İstanbul Topkapı Üniversitesi Balat Kampüsü Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde okuyan 264 sanat öğrencisinin görüşleri alınmış ve nicel analiz yöntemi ile tablolaştırılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda ise sanat okuyan öğrencilerin kripto sanat (NFT) ile ilgili olarak; NFT nedir tanımını bildikleri, NFT takip ettikleri, kendileri de NFT yapıp satabilmek ve NFT almak istedikleri, NFT platformları hakkında bilgi sahibi oldukları, NFTyi kazanç sağlama aracı olarak gördükleri, NFTleri ve NFT sanatçılarını güncel olarak takip ettikleri ortaya çıkmıştır.
Daha fazlası
Daha az
This paper focuses on the geographical, historical, and cultural spatializations of Turkish national identity by political elites in the post-2000 era. Considering the close link between the formation of national identity and the spatial constructions of homeland, the paper shows that Turkish national identity since the foundation of the Republic has been constructed through different supranational visions, navigating through different civilizational ingredients. We show that the Kemalists’ Western-oriented or Eurocentric geopolitical discourses, which perceive Turkey as a “bridge country”, have been transformed in the postCold War . . .era into a more ambitious geopolitical discourse of a “central country”, which aims to broaden Turkey’s “identity space” through its Ottoman heritage. In line with this transformation, in the 2000s, the Turkish homeland was imagined as the “cradle of civilizations”, but the national identity did not develop as a counter-hegemonic measure against the West (Europe). The post-2010 era – with a pronounced emphasis on Islamic culture and Ottoman geopolitical space – constitutes a departure from the previous years’ spatial and identity constructions of Turkey, in the sense that the political elites’ perception of national identity has never gone beyond the national frontiers to this extent, and the West (Europe) has never been so trivialized in terms of progress and civilization
Daha fazlası
Daha az
The demand for artificial intelligence in the world is increasing day by day in the gastronomy sector. In this study, the importance of artificial intelligence in the gastronomy sector is emphasized and the studies on this subject are mentioned. Since the studies in the literature are limited, studies on all sub-branches related to artificial intelligence-based gastronomy and tourism are mentioned. The number of studies related to gastronomy and artificial intelligence in the literature is limited. Therefore, in this study, artificial intelligence applications used in the gastronomy sector are detailed under the subheadings of cuisi . . .ne, promotion, health, and forecasting. Accordingly, approximately 40 articles were analyzed considering these subheadings. In light of the information obtained from these studies, artificial intelligence systems to be developed in the gastronomy sector will provide great gains. Moreover, it is estimated that meeting consumer expectations and using innovative technologies in the gastronomy sector will increase the popularity of gastronomy science
Daha fazlası
Daha az
Senkron generatörler elektrik enerjisinin üretiminde temel makina olma görevini sürdürmektedir. Senkron generatörlerin çıkış gerilimi ve frekansı uyartım akımı ve devir sayısı değiştirilerek kolayca ayarlanabilmektedir. Genellikle senkron generatörler şebekeye bağlı olarak çalıştıkları için çıkış gerilimi ve frekansının sabit olması gerekmektedir. Gerilimin ayarlanması için kullanılan Otomatik Gerilim Regülatörlerinde çeşitli denetleyici sistemler kullanılmaktadır. Bu çalışmada MATLAB/Simulink programında bulanık mantık tabanlı anahtarlamalı bir hibrit denetleyici yapısı önerilmiştir. Önerilen hibrit denetleyici, Yapay Arı Kolonisi . . .Algoritması kullanılarak optimize edilen PID denetleyiciyle ve Ziegler-Nichols yöntemine dayalı farklı denetleyicilerden elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma kriterleri maksimum aşım miktarı, yükselme zamanı ve oturma zamanı olarak belirlenmiştir. Karşılaştırmanın sonuçları da çok kriterli karar verme tekniklerinden biri olan TOPSIS metodu ile analiz edilerek değerlendirilmiş ve sunulmuştur.
Synchronous generators are still the main machines in the production of electrical energy. Changing the excitation current and the rotation speed easily adjust their output voltage and frequency. Since synchronous generators are operated with the grid, the output voltage and frequency must be fixed. Various control systems are used in Automatic Voltage Regulators for adjusting the voltage. In this study, a hybrid controller structure proposed and it operates in MATLAB / Simulink program. The simulation results of the proposed AVR is compared with PID adjusted by Artificial Bee Colonies algorithm and Ziegler-Nichols based different controllers. The comparison was made on maximum overshoot, rise and settling time. According to the comparison made, it was seen that the proposed hybrid controller has better response than the other controllers in terms of maximum overshoot, rise and settling
Daha fazlası
Daha az
It is seen that the damage to the environment has increased with the use of fossil fuels around the world. It is known that studies continue to minimize the damage to the environment with alternative energy generation methods. Recently, it is seen that generating electrical energy using solar energy, known as clean energy, has an important place. With the developing semiconductor technologies, the use of photovoltaic systems is increasing day by day. The aim of this study is to estimate the amount of energy that will be produced by simulating and modeling the performance of PV (Photovoltaic) systems using PVsyst and PV*SOL programs . . .before the Photovoltaic systems are installed in the region. In the study, grid-connected roof system modeling was made in Bakırköy district of Istanbul province. In the modeling of the system, a total of 90 solar panels were placed on an area of 114.9 m2 , in East and West directions. In total, it is predicted that 17.1 kW of energy will be obtained when the system is used. In the system design, the avoided CO₂ emission is calculated as 8,856 kg/year and the amortization period is calculated as 7.2 years. When the programs are used, the analysis of the system is made before the implementation and it is seen that time and cost savings are achieved
Daha fazlası
Daha az
Yabancı sermayenin Türkiye’deki geçmişi Osmanlı Devleti Dönemi’ne kadar dayanmaktadır. Her ne kadar Kapitülasyonlar, 1838 Baltalimanı anlaşmasının yol açtığı gümrük tarifeleri gibi nedenlerden dolayı Osmanlı Devleti yabancı sermaye ve yatırımlara uzak olmasa da, doğrudan yabancı sermaye girdisi, gerçek manada 19. Yy’ın ortalarında başlamıştır. Osmanlı Dönemi’nde ekonomiyi zararlı ve bağımlı hale getiren bu sermayelerden, Cumhuriyet Dönemi’nde kurtulmaya çalışılmıştır. Lozan Antlaşması’na göre 1929 yılına kadar gümrüklerde istediği muameleyi yapamayan Türkiye, yine söz konusu yıla kadar liberal ekonomik politikasından uzaklaşmayı baş . . .aramamıştır. Fakat 1929 yılından itibaren devletçilik resmi olarak kabul edilmese de korumacı bir politikası izlenmeye başlanmış, birçok yabancı şirket millileştirilmiş ve yerli sermaye ile üretime önem verilmiştir. Bunun yanı sıra söz konusu dönem boyunca yabancı sermaye yatırımları azalsa da bitmemiş, hatta bazı yıllar önceki yıllara göre yükseliş göstermiştir. Geneli itibari ile her ne kadar devletçi politika uygulansa da yabancı şirketler ve kişilere sanayi, tarım ve maden sektörlerinde imtiyazlar verilmeye devam edilmiştir. Dönemin yabancı sermayeye destekçilerinin düşüncelerinde de görüleceği üzere bu imtiyazlar Osmanlı Dönemi’nde verilenlerden farklıdır. Bu imtiyazlar verilirken ana kıstas ülke ekonomisine zarar verici ve bağımlı hale getirici değil, yararlı olmalarıdır. Böylece ele alınan 1929-1938 yılları arası dönemde bu şartlarda Türkiye’de birçok yabancı sermaye yatırımı meydana gelmiştir. Bu çalışmanın konusu da bu yatırımlar olmuştur. Örneklerle bu dönemdeki yabancı sermaye incelenmeye çalışılmıştır
Daha fazlası
Daha az
...
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.