Filtreler
NİETZSCHE VE WITTGENSTEIN’IN SİNEMADA TEMSİLİ: “NİETZSCHE AĞLADIĞINDA” VE “WITTGENSTEIN” ADLI FİLMLER

AZİZ TAMER GÜLER

Makale | 2021 | Akademik Hassasiyetler

Sinemada yönetmen filmin açılarını dünyaya bakış açısına göre planlar. Kurgusuna felsefesini katar. Felsefeyi ayakta tutan sorular kimi zaman sinemanın da sorusu olur. Soruların çoğu cevabını bulamadan varlığını sürdürürken sinema felsefenin yanına başka disiplinleri de ekleyip anlam arayışlarına girer. Bu çalışmada dil, felsefe ve hayata dair sorulara cevap arayan Nietzsche ve Wittgenstein incelenmiştir. Wittgenstein‟ın düşünce sistemi her iki döneminde yazdığı iki eserden (Tractatus ve Felsefi Soruşturmalar) ve diğer düşünürlerin onun hakkında yazdıklarından çözülmeye çalışılmıştır. Nietzsche ise genellikle Wittgenstein‟a göre dah . . .a fazla eserinden incelenmiş, genellikle aforizma şeklindeki bu eserlerdeki cümlelerinden felsefi düşüncesi çıkarılmıştır. Amaç aynı dönemde felsefe yapmayan iki düşünürün özellikle dil ve anlam arayışı konusundaki düşüncelerine odaklanmaktır. Bu çalışmanın amacı; bu iki filozofu sinemada anlatıldıkları halleriyle Derek Jarman‟ın “Wittgenstein”, Pinchas Perry‟nin “Nietzsche Ağladığında” adlı filmleri aracılığıyla incelemektir. Wittgenstein adlı film bir biyografi niteliğindedir. “Nietzsche Ağladığında” adlı film ise Nietzsche‟nin sadece bir dönemini anlatır. Büyük bir bölümü kurgu olduğu için araştırmaya farklı bir renk getireceği düşünülmüştür. Çalışma için seçilmiş iki filmde, iki düşünürün incelenen eserlerindeki sözlerin ve anlam arayışlarının izleri sürülmüştür Daha fazlası Daha az

ATATÜRK VE RETORIK ATATÜRK’ÜN DEYIŞLERINDE ÜSLUP VE KAVRAM SEÇIMI

AZİZ TAMER GÜLER

Kitap Bölümü | 2021 | Atatürk ve İletişim Medya, İletişim ve Toplumsal Dönüşüm

Liderler eylemleri kadar fikirleri ve söyledikleriyle de değerlendirilir. Tarih, söyleyip de uygulamasında başarılı olamamış ya da yaptıklarını gerektiği gibi anlatamamış lider örnekleriyle doludur. Atatürk, yaşamı boyunca düşünce sistemlerini ve insanlarını takip etmiş, fikir üretmeye çalışmış, fikirlerini geliştirmek için yollar, yöntemler geliştirmiştir. Fikirlerini gerektiği yer ve zamanda -dönemine göre açık ve sade bir üslûpla- dillendirmiştir. Çarpıcı sözlerine, getirdiği yenilikler eşlik etmiş, kısa sayılabilecek hayatına bir ulusu yeniden ayağa kaldıracak inkılâpları sığdırabilmiştir. Milleti merkez aldığı fikirleriyle mazl . . .um bir millete soluk olmaya çabalamış, Cumhuriyet, özgürlük gibi kavramları -ömrü boyunca okuduklarının da etkisiyle- yalın ve anlaşılır tanımlar ve deyişlerle tanımlamıştır. Mazlumların yanında yer alma çabasının en belirgin örneği “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” cümlesidir. Kadına, çiftçiye, çocuğa, köylüye, emekçiye, bilimle uğraşana, eğitim görene, toplumun her kesimine ayrı ayrı ve anlaşılması kolay sözcüklerle hitap etmiştir. Bütün hitaplarında belli sözcükler öne çıkmış, konuşmalarında hep o temel kavramları kullanmıştır. Özellikle fazlaca kullandığı sözcüklerin başında “millet” gelir. Irka dayalı olmayan milliyetçilik düşüncesinden yola çıkarak milleti tanımlamış, milleti millet yapan özgürlükten, demokrasiden beslenmeye çalışmıştır. Sözlerinde ayağa kalkmak, özgürleşmek ve çağdaşlaşmak isteyen bir ulusun duyguları, bir devlet adamında bulunması gereken sağlam bir mantık, özgür bir insanda gördüğümüz vazgeçilmez bir tutku vardır. Atatürk’ün sözleri dilin anlattığının ötesinde derin anlamlar taşır. Bu çalışmada bazı sözleri Atatürk’ün bire bir söylediği şekilde alınmadan açıklanacak bazı sözleri ise aynı şekilde alınacaktır. Deyişlerin kaynakça belirtilmeyenleri, Ahmet Saltık’ın kişisel internet sayfasından, söylev ve demeçlerinin Atatürk Araştırma Merkezi tarafından 1997’de ve 2006’da yayımlanan “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” çalışmasındandır. Herkesçe bilinen sözleri olduğu gibi bilinmeyenleri de vardır. Sözlerin çoğunun nerede ne zaman söylendiği maalesef referanslarla teyit edilemese de Atatürk deyişleri –özellikle çok bilinenler- on yıllardır her türlü kaynakta karşımıza çıkmaktadır. Daha fazlası Daha az

İDEOLOJİ ve SİNEMADA İHTİYAÇLARIN MANİPÜLASYONU-BİR SALGIN FİLMİ ÖRNEĞİ: KÖRLÜK

AZİZ TAMER GÜLER

Makale | 2020 | JOURNAL OF SOCIAL AND HUMANITIES SCIENCES RESEARCH Uluslararası Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Dergisi

Her filmin ideolojik bir ortamdan beslendiği fikri yaygındır. Gösteri sineması olarak adlandırılan sinema aslında egemen ideolojiyi savunan ana akım sinemasından başka bir şey değildir. Egemen ideoloji kitle iletişim araçlarıyla, sansürle, toplumda manipülasyon yoluyla oluşturduğu gündemlerle film yapılmadan önceki oluşum-üretim sürecinde ve sonrasındaki eleştiri aşamasında okuma biçimlerine müdahale eder, belirler, etkiler ve biçimlendirir. Muhalif sinemacılar ise ana akımın oluşturduğu kalıpları kırmaya çalışır ve sinemayı farklı yapmak için çabalarlar. Değişik bir dil, değişik bir konu, değişik bir anlatım bulmayı amaçlarlar. İde . . .olojik özellik taşıyan filmin politik bir boyutu da vardır. Egemen ideoloji, ürettirdiği filmlerle seyircinin ihtiyaçlarını manipüle eder. Daha fazlası Daha az

YAŞAM VE KURGU BİRLİKTE: AGNES VARDA VE JR’IN “MEKÂNLAR YÜZLER” BELGESELİ

AZİZ TAMER GÜLER

Makale | 2021 | DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ

Sahne sanatlarında ve sinemada mekân bazen gerçeği bulabilmek bazen de gerçek olandan uzaklaşmak için devreye girer. Sanat, mekânın üstüne eklediği renklerle anlatısını daha da güçlendirir, estetiğini ve ruhunu daha iyi yansıtabilmek için mekânın dilini kullanır. Fransız Yeni Dalga sinemasının temsilcilerinden Agnes Varda ve 2000’li yılların ünlü sokak fotoğrafçılarından JR, mekânlarla insan yüzlerini birleştirerek sanat eserleri ortaya çıkarmak için 2017 yılında “Mekânlar Yüzler (Visages Villages)” adlı belgesel bir çalışmayı hayata geçirdiler. Sanatta altmış yılı devirmiş 90 yaşına yakın bir sinemacı ve sokakta yaptığı ilginç foto . . .ğraf çalışmalarıyla son yıllarda adından söz ettiren otuzlu yaşlardaki JR iki farklı bakış açısıyla, değişik köy ve kasabalarda tespit ettikleri yapılara insan fotoğrafları yapıştırmış, mekânlara değişik anlamlar yüklemeye çalışmışlardır. Bu çalışmada “Mekânlar Yüzler” belgeseli analiz edilirken, mekânların insanlarla/bedenlerle olan bağı incelenmeye çalışılmış, Varda ve JR’ın yaşama ve yaşamın anlamına dair söylemek istediklerine odaklanılmıştır. Daha fazlası Daha az

JAPON SİNEMASINDA ALT GELİR GRUBUNDAN BİR AİLE TEMSİLİ: ARAKÇILAR

AZİZ TAMER GÜLER

Kitap Bölümü | 2021 | iksad publishing house

Dünya üstündeki kaynaklar günden güne azalmakta ve bu kaynaklar sadece belli güçler tarafından paylaşılmaktadır. Eski çağlarda ya da orta çağdaki gibi adlandırılmasa da sınıflar oluşmakta, her sınıf kendi özelliklerine uygun bir şekilde varlık mücadelesini sürdürmektedir. Egemen sınıflar, din, dil, politika gibi araçlarla ezilen sınıflara baskı kurmakta, her alanda kendi onayladıkları sistemleri dayatmaktadırlar. Kapitalizm geliştikçe bütün dünyada gelir adaletsizliğinin de etkisiyle ezilen sınıflar modern köleler haline gelmektedir. Üstelik bu sınıfların yaşam mücadelesi salgınlar, doğal afetler ve ekonomik krizler gibi kötü olayla . . .rın da etkisiyle daha da zorlaşmaktadır. Sanat ve özellikle de sinema zaman zaman ezilen sınıfların hikâyesini anlatarak bir dramatik yapı kurmaya çalışır. Bu çalışmada alt gelir grubundan insanların anlatıldığı 2018 yapımı Arakçılar (Shoplifters) adlı filme odaklanılmıştır. Çalışmada, insan duyguları, yalanlar ve kapitalizmin beslediği gerçekler sinemanın desteğiyle incelenmiştir. Film, gelişmiş bir ülke olan Japonya’da yaşamlarını idame ettirmek için küçük hırsızlıklar yapan bir aileyi anlatmaktadır. Daha fazlası Daha az

SİNEMADA GÖZETİM VE SÜREKLİ BİR TEKİNSİZLİK HÂLİ: TAKİP VE BOŞ EV ADLI FİLMLER

AZİZ TAMER GÜLER

Kitap Bölümü | 2022 | AYBAK

Son yıllarda özellikle de son elli yıldır çağımız bir gözetim toplumu olmaktadır/olmuştur cümlesi sürekli kullanılan bir söyleme dönüşmüştür. Gözetleme de artık toplumlar tarafından kabullenilmiş bir eylemdir. Her şeyin sürekli daha da hızlandığı bu toplumsal yapıda önceleri mahrem olan ya da ulaşılması mümkün olmayan bazı şeyler şimdilerde tabiri caizse ortalığa saçılmış durumdadır. Çağımız düşünürleri, gelinen noktaya belli aşamalardan geçip gelindiğini ifade edip geçmişten örnekler vermektedir. En klasik örnekler İngiliz yazar George Orwell’ın eserleridir ve özellikle de en iyi örnek, yazarın 1984 adlı eseridir. Distopya sayılan . . .ama aslında gerçekleri anlatmada oldukça etkili olan bu eserde insanoğlu sinir bozucu bir gözetim altında olmasının çok daha ötesinde bedence ve zihince kontrol altındadır. Üstelik altında bir tekinsizlik de hâkimdir. Gözetlemeyi anlatan temel yapı bu konuyla ilgilenen herkes tarafından çıkış noktası sayılan Jeremy Bentham tarafından 1791 yılında hazırlanan cezaevi sistemidir. Görünmeyenin görüneni gözetlediği bir başka deyişle görünenin görünmeyen tarafından sürekli gözetlendiği hissine kapılmasını sağlayan bu sistemde amaç mümkün oldukça fazla kişinin gözetlenmesidir. Bentham’ın gözetleme sistemi günümüzde yerini her yere konulan elektronik gözetim kameralarına bırakmıştır. Bu çalışma gözetim ve tekinsizlik kavramları üstünden Christopher Nolan’ın ilk filmi olan “Takip” ve Kim Ki Duk’un “Boş Ev” adlı filmlerine odaklanmıştır. Çalışmada incelenen filmler bir taraftan gözetimin sinemadaki uygulanmasına örnek oluştururken aynı zamanda tekinsiz durumların ve mekânların da örneklerini oluşturmaktadır. Çalışmadaki film örnekleri sapkınca izlemeye yöneliktir. İki filmde de ana karakterler bir başkasını gözetlemekte, bir başkasının mahremine girmekte ve bu gizli izlemelerinin bedelini ödemektedir. Daha fazlası Daha az

DİSİPLİNLERARASI BİR SİNEMA: JİM JARMUSCH

AZİZ TAMER GÜLER

Makale | 2021 | SMART JOURNAL

Bu çalışma bağımsız ve minimalist bir sinemacı olan Jim Jarmusch’un kendine özgü ve sade sinema diline odaklanma amacındadır. Filmlerinin çoğunda özgün müziklerle karşılaşmak mümkündür. Her filminde farklı kavramlar, farklı yazarlar, farklı edebiyat eserleri, farklı şairler, şiirler vardır ve seyirciye bunları ezberletir. Batının ilerici görüşüyle beslenirken, doğuya yaklaşmayı sürdürür. Batının aydınlık yüzünü, doğunun aydınlık felsefeleriyle harmanlar. Sinemasında “Zen” ve “Varoluşçuluk” etkisi görülür. Filmlerinde göndermeler yaptığı edebiyatçı isimler sayesinde “Beat” akımından da etkilendiği anlaşılabilir. Sinemasında çok kültü . . .rlülüğü, çok sesliliği savunur. Burada incelenmek için seçilen filmler felsefe, müzik ve edebiyat disiplinleriyle beslenen örneklerdir. Yönetmen öykü anlatmaya çalışmaz, özgün karakterlere öyküleri taşıtır. Sıradan bireyleri sever. Sıradan karakterlerin altında edebi kişiliklerin entelektüelliğini gizler. Jarmusch eserleri müziğin, edebiyatın, felsefenin ve özgün bir mizahın sinemadaki etkisini gösterebilecek çarpıcı örneklerdir. Bu çalışmada Jarmusch filmlerindeki disiplinlerarasılık incelenmiştir. Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.
Tamam

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms