Detaylı Arama

İptal
Bulunan: 5 Adet 0.000 sn
- Eklemek veya çıkarmak istediğiniz kriterleriniz için 'Dahil' / 'Hariç' seçeneğini kullanabilirsiniz. Sorgu satırları birbirine 'VE' bağlacı ile bağlıdır.
- İptal tuşuna basarak normal aramaya dönebilirsiniz.
Filtreler
Türkiye ve Sovyetler Arasında 1937 Yılında İmzalanan Ticaret Anlaşması Üzerine Sovyet Ticaret Uzmanı İ. A. Genin’in Görüşleri

ERDAL BİLGİÇ

Makale | 2021 | Mülkiye Dergisi

Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Rusçadan çevirisi yapılan makale hakkında kısa bir tanıtım yapılmaktadır. İkinci bölümde ise makalenin tam çevirisi yer almaktadır. Türkiye-Sovyet ilişkileri alanında çalışan akademisyen ve uzmanların adını bildiği, arşivlerde karşılarına çıkan ve sıklıkla görüşlerine başvurduğu önemli bir uzman olan İsrail Adolfoviç Genin’in (İ. A. Genin) Türkçeye çevrilen ilk eseridir. Genin makalesini 1937 Yılında Türkiye ve Sovyetler Arasında İmzalanan Ticaret Anlaşması’nı tanıtmak için kaleme almış ve 1938 yılının hemen başında yayınlamıştır. Makalede Sovyetler ile Milli Mücadele sırasında başla . . .yan siyasi ilişkinin kısa sürede ekonomik ilişkiye dönüşmesinin hangi aşamalarda gerçekleştiği anlatılmaktadır. Yıllar içinde karşılıklı yapılan anlaşmaların içeriğine uygun olarak yapılan ticaretin dönüşümü ve bunun iki ülke açısından da kazançlı bir durum olduğu yazılmaktadır. Bu açıdan Genin’in makalesi Türkiye iktisat tarihi çalışmalarında kullanılmak üzere önemli bir kaynak olarak değerlendirilmiş ve Rusçadan çevirisi yapılmıştır Daha fazlası Daha az

Türkiye – Rusya “Huzursuz Ortaklığı”nda Sinir Uçları

CELALETTİN YAVUZ

Makale | 2022 | Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM)

“Şayet Türkler olmasaydı Rus tarihi en azından 1000 yıldır boşluk içinde kalırdı!” demek yanlış sayılamaz. Zira Türk-Rus ilişkilerinin tarihi, yüzyıllardır birbiriyle komşuluk yanında aynı bölgeyi ve hatta aynı devleti paylaşan, bugün dahi paylaşmaya devam eden eşine az rastlanır bir ilişkiler yumağıdır. Türkler ve Ruslar, 1665-1917 döneminde her otuz yılda bir savaştığı gibi sekiz büyük barış antlaşması imzaladılar. İki millete ait devletler diğer ülkelerle kurdukları ilişkilerden de etkilenmiş olup her iki ülke üzerinde bir diğerinin etkisi rahatça anlaşılabilmektedir. İstiklâl Harbi sırasında TBMM Hükümeti, önce Gümrü Antlaşması, . . . ardından da Moskova Antlaşması ile bugün de kullanılan sınırlar üzerinde uzlaşma sağladılar. Mustafa Kemal ve Vladimir Lenin arasındaki iletişimin ardından Bolşevik Rusya’dan önemli yardımlar alındı. Sovyetler ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ikili ilişkilerde karşılıklı saygıya dayanan kısa vadeli bu iş birliği döneminin ardından âdeta tekrar hatırlanan “tarihsel rekabet” 1930’lu yılların ortasından itibaren yeni boyutlar ve içeriklerle tekrar ortaya çıktı. II. Dünya Harbi sona ererken Sovyetler, Türkiye’den; (1) Sınırın yeniden çizilmesi, (2) Boğazlarda Sovyet üslerinin kurulmasına izin verilmesi, (3) Montrö Boğazlar Sözleşmesinin gözden geçirilmesi gibi kabul edilmesi mümkün olmayan isteklerde bulundular. 1960’lı yıllarda Sovyetler Türkiye açısından önemli ağır sanayi yatırımlarını gerçekleştirdiler. Ancak soğuk savaşın etkisiyle taraflar birbirlerine karşı güven bunalımı içerisindeydiler. Soğuk savaş sonrasında ortak boru hatları projeleri, nükleer santral inşası vb. ekonomik alanlarda ortaklıklara rağmen tarafların “huzursuz ortaklık” şeklinde özetlenen farklı tercihlerinden bazıları şöyledir:  Soğuk savaş sonrası Dağlık Karabağ sorunu.  Yugoslavya’nın dağılması sonrası Bosna-Hersek ve Kosova krizleri. 2  1997-1998 döneminde Türkiye’nin muhalefetine Rusya rağmen GKRY’ye S-300 füze savunma sistemi satmak istedi.  Rusya’nın, 2008’de Gürcistan’a müdahaleyle bölge istikrarına darbe vurması.  Rusya’nın 2014’te çıkarttığı krizle Kırım’ı ilhak edip, Doğu Ukrayna’da istikrarsızlığa sebebiyet vermesi.  PKK gibi Türkiye aleyhtarı terör örgütlerine ve yandaşlarına desteği.  Suriye iç savaşında başlangıçtan itibaren Türkiye ile farklı tercihler.  Libya’da iki ülkenin çıkarlarını çatışması Daha fazlası Daha az

Iğdır Ovasında Geciken Verim: Türkiye-SSCB Ekonomik İlişkilerinin Bilinmeyen Bir Örneği, Serdarabat Barajı

ERDAL BİLGİÇ

Makale | 2023 | Mülkiye Dergisi47 ( 3 ) , pp.862 - 894

Serdarabat Barajı’nın Aras Nehri üzerinde inşası, İkinci Dünya Savaşı’na doğru bozulmaya başlayan Türkiye-SSCB ilişkilerinde önemli bir yer tutar. Barajın yapımına 1927 yılında Türkiye ve SSCB arasında imzalanan bir mutabakatla başlandı. SSCB kısa sürede Iğdır Ovası’nın da sulamada faydalanabileceği barajı tamamladı. İkinci Dünya Savaşı yaklaşırken Türkiye ve SSCB arasında diplomatik görüşmeler hızlanırken Türkiye, sulama tüneli ve kanallarının yapımının başlanmasını uzunca bir süre erteledi. Diplomatik görüşmeler sırasında SSCB temsilcileri, Serdarabat Barajı’nı Türkiye ile giderek gerilen siyasi ilişkilerin dışında tuttular. Baraj . . .a, ilave sulama kanalları ve tüneller yapılarak Iğdır Ovası’ndaki tarımsal üretkenliğin artırılabilecek olması, Türkiye’nin Bölgedeki iktisadi kalkınmayı erken bir dönemde başlatabilmesine imkân verebilirdi. SSSB, Iğdır Ovası ve üzerinde üretilen tarım ürünlerinin 1930’lar boyunca tek alıcısıydı. SSCB’nin ticaret temsilcilerinin özellikle Doğu Anadolu’daki tüccarlar ile özellikle bu bölgeden canlı hayvan alırken yaptıkları pazarlıklar ve süregelen çekişme haline rağmen; SSCB’nin tarım ürünleri açısından tek ithalatçı olduğu bu Bölgedeki tarımın gelişmesi, SSCB’nin devlet olarak da istediği bir gelişmeydi. Bu nedenle Iğdır Ovası’nın Barajdan yararlanması için yapılacak sulama kanalları ve tünellerinin inşasına Sovyetler TurkstroyKurumu aracılığı ile Türkiye’ye teklif verdi. SSCB bürokratları ayrıca projenin 1934’te SSCB’nin Türkiye’ye sağlamayı taahhüt ettiği 8 milyon dolarlık krediden karşılanmasına da itiraz etmediler. Hatta projenin bedeli karşılığında Türkiye’nin ihracat ürünlerinden ithalat yapmaya razı oldular. Türkiye ve SSCB ekonomik ilişkilerinde önemli bir belge olan Celal Bayar’ın hazırladığı Şark Raporu’nda Moskova elçisi Zekai Apaydın’ın görüşlerine de yer verildi. Bu raporda SSCB’nin Doğu Anadolu’da yürüttüğü dış ticaret politikası eleştirilmekte ve hatta SSCB’ye ağır suçlamalar yapılmaktadır. Doğu Anadolu için gerekli olan tüketim mallarının SSCB’den alındığını, ancak SSCB’nin ticari kurumlarının bu malları yüksek fiyatla sattığı iddia edilmektedir. Bu raporlarda görülebilecek SSCB’ye karşı olumsuz tutum ile beraber, iki ülke arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinde SSCB’nin yaptığı bazı kurumsal düzenlemeler de etkiliydi. SSCB’nin Doğu Anadolu ticaretinde etkin olan Trabzon ve Artvin Konsolosluklarını kapatarak, Kars’ta Sovyet Ticaret Temsilciliği açması, bu düzenlemeler arasında hata olarak kabul edilebilecek büyük bir değişime işaret etmektedir. Kafkaslar üzerinden yapılan ticareti Rusya İmparatorluğu’nun mirasına uygun olarak benzer araçlarla sürdüren Sovyet dış ticaret kurumunun kapatılması Doğu Anadolu ile olan ticareti olumsuz etkileyen diğer bir etkendi. Doğu Anadolu ile yapılan ticarette coğrafi yakınlığını avantaj olarak kullanmak isteyen Sovyet ticaret kurumlarının bölge dış ticaretinde tekel olma planları, bu kurumsal değişimlerle imkânsız hale geldi. SSCB’nin kendi içinde yaşanan kurumsal değişimler, Iğdır Ovası örneğinde olduğu gibi Doğu Anadolu’nun cumhuriyetin erken bir döneminde kalkınmasında Türkiye’nin kullanabileceği bir imkân olma fırsatı haline gelemedi. The construction of the Serdarabat Dam on the Aras River had an important place in the relations between Turkey and the USSR, which began to deteriorate towards the Second World War. The dam’s construction started in 1927 with an agreement signed between Turkey and the USSR. In a short time, the USSR completed the dam, which could also be used for irrigation in the Iğdır Plain. As diplomatic talks between Turkey and the USSR accelerated in the run-up to the Second World War, Turkey postponed the construction of the irrigation tunnels and canals for a long time. During the diplomatic talks, the USSR representatives kept the Serdarabat Dam out of the increasingly strained political relations with Turkey. The construction of additional irrigation canals and tunnels to the dam could have increased agricultural productivity in the Iğdır Plain, allowing Turkey to start economic development in the region early. Throughout the 1930s, the USSR was the sole buyer of agricultural products produced in and around the Iğdır Plain. Despite the negotiations and ongoing conflicts between the trade representatives of the USSR and the merchants in Eastern Anatolia, especially when buying livestock from this region, the development of agriculture in this region, where the USSR was the sole importer of agricultural products, was a development that the USSR also wanted as a state. For this reason, the Soviets offered the construction of irrigation canals and tunnels for the Iğdır Plain to benefit from the dam to Turkey through the Turkstroy institution. The USSR bureaucrats also did not object to the project being financed out of the 8-million-dollar loan that the USSR had committed to provide to Turkey in 1934. They even agreed to import Turkish export products in exchange for the cost of the project. The Eastern Report prepared by Celal Bayar, an essential document in the economic relations between Turkey and the USSR, also included the views of the Moscow ambassador ZekaiApaydın. In this report, the foreign trade policy of the USSR in Eastern Anatolia is criticized, and even heavy accusations are made against the USSR. It is claimed that the consumer goods necessary for Eastern Anatolia were purchased from the USSR but that the commercial institutions of the USSR sold these goods at high prices. Along with the negative attitude towards the USSR that can be seen in these reports, some institutional arrangements made by the USSR were also influential in deteriorating relations between the two countries. The USSR’s closure of the consulates in Trabzon and Artvin, which were active in Eastern Anatolian trade, and the opening of the Soviet Trade Representative Office in Kars points to a significant change that can be considered a mistake among these arrangements. The closure of the Soviet foreign trade institution, which continued the trade through the Caucasus with similar means in accordance with the legacy of the Russian Empire, was another factor that negatively affected the trade with Eastern Anatolia. With these institutional changes, the plans of the Soviet trade institutions, which wanted to use geographical proximity as an advantage in trade with Eastern Anatolia, to monopolize the region’s foreign trade became impossible. As in the case of the Iğdır Plain, the institutional changes within the USSR could not become an opportunity for Turkey to utilize in the development of Eastern Anatolia in the early republican period Daha fazlası Daha az

TÜRKİYE’DE YEHOVA ŞAHİTLERİ

ONUR ŞİŞMAN

Tez | 2022 | İstanbul Topkapı Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü

Kendilerini, Tanrı’nın isteklerini İsa’nın liderliği altında yerine getirmek için bu yola adamış kişilerden oluşan bir topluluk olarak tanıtan ve 2021 yılı itibariyle dünya üzerinde 239 ülkede çalışmalarını sürdüren Yehova Şahitleri, toplamda sekiz milyonu aşkın inanana sahip müstakil bir din olarak kendini gösterir. Yehova Şahitleri Türkiye’de ilk olarak 1930’lu yıllarda çalışmalara başlamış ve öncelikle gayrimüslim Türkler arasında yayılım göstermiştir. İnanışın bilinirliği ve mahiyeti hakkında yaşanan sorunlar ve Teşkilatın gizli emellerinin olup olmadığı hakkında oluşan soru işaretleri sebebiyle 1980’li yıllara kadar birçok dava . . .ya konu olan Teşkilat, çalışmalarının dini hak ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirilmesi ile hukuka aykırı olmadığı mahkemelerce ispatlandıktan sonra Türkiye’de yasal zemine oturttukları çalışmalarını hızlandırmıştır. Türkiye’de 2021 yılı itibariyle 68 cemaati bulunan Yehova Şahitleri’nin üye sayısı ise 5141 kişi olarak açıklanmıştır. Türkiye’de Yehova Şahitleri adına hazırlanan çalışmaların neredeyse tamamı kendi dini düşüncelerini koruma amacı taşıyarak taraflı şekilde ele alınması sebebiyle konunun tarafsız bir göz ile incelenmesi gerekliliği doğmuştur. Bu düsturla hazırlanan tez çalışmasında ilk olarak Yehova Şahitleri’nin kuruluş ve dünya üzerindeki çalışmaları hakkında bilgi vermeye ve ardından Türkiye’de bulunan Yehova Şahitleri’nin ilk örgütlenişlerinden itibaren daha önce göz ardı edilerek ele alınmayan tüm faaliyetlerine yer vermeye çalışıldı. Introducing themselves as a community of dedicated people to fulfill God's will under the leadership of Jesus, and working in 239 countries around the world as of 2021, Jehovah's Witnesses manifest themselves as a self-contained religion with a total of more than eight million believers. Jehovah's Witnesses first started working in Turkey in the 1930s and spread primarily among non-Muslim Turks. The Organization, which was the subject of many lawsuits until the 1980s, due to the problems experienced about the awareness and nature of the belief and the question marks about whether the Organization had hidden ambitions has accelerated. The number of members of Jehovah's Witnesses, which has 68 congregations in Turkey as of 2021, has been announced as 5141. Due to the fact that almost all of the studies prepared on behalf of Jehovah's Witnesses in Turkey are handled in a biased way with the aim of protecting their own religious thoughts, the necessity of examining the subject with an impartial eye has arisen. In the thesis study, which was prepared with this motto, firstly, it was tried to give information about the establishment of Jehovah's Witnesses and their work in the world, and then to include all the activities of Jehovah's Witnesses in Turkey, which had not been ignored and discussed since their first organization Daha fazlası Daha az

BATI TRAKYA SORUNUNUN TÜRKİYE VE YUNANİSTAN’IN HÜKÜMET POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ

FATMA AYDOĞDU

Tez | 2022 | İstanbul Topkapı Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü

Yunanistan ile Türkiye arasındaki tarihsel süreç, iki devletin karşılıklı savları, milliyetçi tutumları ve politik bakış açıları Batı Trakya Müslüman Türkleri azınlık politikalarının şekillenmesine sebep olmuştur. Yunanistan, milliyetçilik akımının da etkisi ile Osmanlı Devleti’ne karşı mücadeleye girmiş ve bağımsız bir devlet olmuştur. Batı Trakya Türk Müslüman azınlığı, Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin sınırları haricinde kalan tek Türk topluluğudur. 1920’li yıllarda bölgede demografik yönden başat bir çoğunluğun ve toprağın yüzde 84’ü gibi önemli bir paya sahip olan Türk Müslüman azınlığı, şimdilerde toprak birleştirmeleri, . . . kamulaştırmalar, Yunan çiftçilerin azınlık gayrimenkullerini satın almaya teşvik edilmesi neticesi, topraklarını kaybetmiş ve baskı politikaları ile göçe zorlanmıştır. Batı Trakya’daki Türk Müslüman azınlığın sahip olduğu toprak payı yüzde 20’lere kadar düşmüştür. Nüfus ise 150 binlerde kalmıştır. Batı Trakya Müslüman Türklerin yaşamış oldukları problemler üzerinde Türk ve Yunan hükümetlerinin yaklaşımları etkilidir. Kimi dönem konjonktüre bağlı olarak azınlıkların haklarında iyileşmeler yaşandığı kimi dönem ise baskı uygulandığı görülmektedir. Azınlık haklarında ve özgürlükler üzerinde evrensel bir yaklaşımın olmadığı ancak azın hakları konusunda hükümetler nezdinde farklı bakış açıları ve uygulamaların olduğu sonucuna ulaşılmıştır. The historical process between Greece and Turkey, the mutual arguments of the two states, their nationalist attitudes and political perspectives have led to the shaping of the minority policies of the Western Thrace Muslim Turks. With the influence of the nationalist movement, Greece entered the struggle against the Ottoman Empire and became an independent state. The Turkish Muslim minority of Western Thrace is the only Turkish community outside the borders of Turkey with the Lausanne Peace Treaty. The Turkish Muslim minority, which had a demographically dominant majority in the region in the 1920s and had an important share of 84 percent of the land, has now lost their lands because of land consolidations, expropriations, and Greek farmers' encouragement to purchase minority real estates, and has been forced to migrate with repression policies. The share of land owned by the Turkish Muslim minority in Western Thrace has decreased to 20 percent. The population remained at 150 thousand. The approaches of the Turkish and Greek governments are effective on the problems experienced by the Western Thrace Muslim Turks. In some periods, depending on the conjuncture, it is seen that the rights of minorities are improved, and in other periods, pressure is applied. It has been concluded that there is no universal approach on minority rights and freedoms, but there are different perspectives and practices by governments on minority rights Daha fazlası Daha az

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında yükümlülüklerimiz ve çerez politikamız hakkında bilgi sahibi olmak için alttaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.
Tamam

creativecommons
Bu site altında yer alan tüm kaynaklar Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.
Platforms